KÜRT MESELESİ

23 Ekim 2008

 

KÜRT  MESELESİ

 

Prof. Dr. Ali ÖZEK

 

              Türkiye’de Kürt, ermeni, Arap meselesi diye bir mesele yoktur aslında. Ama bu meseleler 19.asırda Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve bölüşmek isteyenler, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere batılı devletler tarafından ortaya konan milliyetçilik akımları sonunda ortaya çıkmıştır. Bu sömürgeci devletler, avlamak istedikleri avlarının önüne yem borusu olarak milliyetçiliği sunmuşlardır. Hatta bu durum Türklere de sirayet etmiş, jön Türkler ortaya çıkmıştır. Bu sömürgeci devletler her etnik guruba devlet kurma vadinde bulundular.  Gerçekte onların maksatları bu değildi. Onların asıl gayeleri o insanların ülkelerini sömürmekti. Bu aldatmacaya kanan milletler, asırlarca beraber yaşadıkları Osmanlı’ya karşı isyan bayrağını kaldırdılar. Adı geçen devletler geçici bir süre de olsa emellerine ulaştılar. Ama Osmanlı’ya yani kendi devletine karşı yabancılarla işbirliği yapan bu milletler hiçbir şey elde edemediler. Çünkü yanlış yola gitmişlerdi. Çünkü onlara dost gibi davrananlar aslında yankesici idi. Şimdi o günkü Osmanlı coğrafyasına şöyle bir bakalım. 25 küsur devlet var bu coğrafyada. Onların hepsi pek çok hususlarda hala batılıların egemenliği altındalar ve huzurları yok.  

Kürt Meselesi de bu zincirin halkalarından biridir. Ermenileri ve Rumları kandıran devletler, Kürtleri de kandırmaya koyuldular. Bugün Türkiye’de bir Kürt meselesi varsa, bu tamamen sun’idir. Ancak şu andaki Kürt meselesinde sadece batılıların değil, Türkiye Devletinin de yanlışları ve hataları vardır.

Konuya bir başka yönden bakacak olursak, görürüz ki, gerek Osmanlı idarecileri ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti, konuya doğru dürüst bir çözüm üretememiştir. Mesela İngilizler, Osmanlı ülkesinde yaşayan etnik guruplara milliyetçilik telkinleri yaparken, Osmanlı da onlara bazı vaatlerde bulunabilirdi. O ülkelere sınırlı özerklik tanıyabilirdi. Bunu düşünemedi. Sonunda her şeyi kaybetti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde de çok önemli imkânlar vardı. O da bunları kullanamadı.

Bu imkânlar nelerdi?

1-Eğitim ve öğretim. Devlet özellikle doğu ve güneydoğuda yeteri kadar okul açamadı. Halk cahil kaldı. Bu bölgelerde yaşayan insanların devletten haberi yoktu. Oralardaki şeyhler ve ağalar, halkı istedikleri gibi yönlendirdiler. Hâlbuki bu insanlar eğitilselerdi netice her halde farklı olacaktı.

2-Dil meselesi. 1960-62 tarihlerinde ben Urfa-Siverek’te Yedek Subay Öğretmen olarak askerlik yaptım. Bu vesile ile o bölgeyi tanıdım. Köylere gittim, halkla görüştüm. Siverek’in köylerinde yaşayan halk Türkçe bilmiyordu. Mahkemelerde tercüman kullanılıyordu. Köylerde okul yoktu. Halk devlet memurlarından, polisten, askerden kaçıyordu. Zira devletin oralara gönderdiği memurlar halka iyi davranmıyorlardı. Bir kere devletin resmi dili Türkçe olduğuna göre her vatandaşın Türkçeyi öğrenmesi gerekirken özellikle kadınlar Türkçe bilmiyordu. Bu nasıl bir devlet idaresidir ki, vatandaşları devletin resmi dilini bilmiyor. Bazı Kürt vatandaşların kötü telkinlere kapılmasında bu durumun çok büyük etkisi olmuştur. Zira bu insanlar, vatandaşı olduğu Devlette olup bitenlerden habersizdir.  

Diğer taraftan Kürtçe okumak-yazmak yasaktı. Bu da çok büyük bir hatadır. Zira anasından Kürt olarak doğan bir vatandaşın Kürtçe konuşması onun en tabii hakkıdır. Bu Allah’ın değişmez nizamıdır âlemde. Önemli olan bir insanın Kürt olması değil onun Türkçeyi bilmesidir. Çünkü Türk Vatandaşıdır.  Devletin görevi vatandaşına devletin resmi dilini öğretmektir. Bilindiği gibi dünyanın hiçbir yerinde milletlerin anadili yasaklanmaz. Ancak devletin resmi dili vatandaşa öğretilir.

3-Din meselesi: Maalesef bugün bile bu mesele çözülmüş değildir. Her vatandaşın kendi dinini öğrenme ve uygulama hakkı vardır.  Devletin en önemli görevlerinden biri, vatandaşa dinini öğretmesi ve vatandaşın onu uygulaması için bütün engelleri bertaraf etmesidir. Şunu unutmayalım ki, insanı yöneten ve yönlendiren onun inancıdır. İnsanın inancı deyince önce din akla gelir. Fakat dinsizlikte bir inançtır. Nitekim laikliği yanlış yorumlayanlar, inanmayanlar veya inanca önem ermeyenlerdir. Zira onlara göre kendil3ri yapmadıkları için dine ve ibadete gerek yoktur.

Mesela Kürtler çoğunlukla Müslüman’dır. Türklerle Kürtleri tarih boyunca bir arada yaşatan İslâmiyet’tir. Eğer Kürt meselesi varsa bunun hâl yolu eskiden olduğu gibi İslâm kardeşliğidir. Cumhuriyet devrinde bu husus ihmal edilmiştir. Şimdi hiç vakit geçirmeden İslâm kardeşliğini güçlendirmemiz gerekir.

4-İşsizlik Meselesi: Doğu ve güneydoğuda yaşayan insanların yaşam koşullarını iyileştirmemiz, onlara iş bulup çalışmalarını kolaylaştırmamız gerekir.

5- İsyanlar

Mesela Şeyh Sait İsyanı 1925; Bu isyanı İngilizler planlamışlardır. Ancak Kürt halkı Şeyh Said’e ve İngilizlere güvenmedikleri için Şeyh Said’e destek vermemişlerdir. Bunu gören İngilizler Şeyh Said’i desteklemekten vazgeçmişlerdir. 1950’li yıllarda Mısır’da bulunduğum sırada bir gün Şehzade Şevket Bey’in evinde idik. O esnada Aziz Mısrî Paşa ve Suriye’ li Şükrü Kuvvetli geldiler. Orada konuşulanların özeti şöyle idi.

İngilizler Şeyh Sait’le anlaşıyorlar. Şeyh Sait isyan edecek, İngilizler de ona destek verecekler. Bu anlaşmaya bağlı olarak İngiliz askerleri Kuzey Irakta hazır vaziyette bekletiliyor. Eğer şeyh Said’e bölgede yaşayan Kürtler destek verirlerse derhal İngiliz askerleri de katılacak böylece orada tampon bir Kürt devleti kurulacaktır.

Bu arada İngilizler bu devletin başına geçirmek üzere bir Osmanlı Şehzadesi arıyorlar. Hiçbir Osmanlı bunu kabul etmiyor. İngilizler, halkın şeyh Sait’i desteklemediklerini görünce onlar da Şeyh Sait’i desteklemekten vazgeçiyorlar. Bu arada Ankara isyanı bastırıyor.  Desteklemeyince Şeyh Sait isyanı da bastırılıyor.

Şunu kesin olarak bilmemiz gerekir ki, Kürtlerle ve diğer etnik gruplarla ilgili isyanların ve baş kaldırmaların arkasında batılıların parmağı vardır. Bugün            PKK’ nin arkasında İsrail, Amerika, Fransa ve İngiltere vardır. Bunlar desteklerini örtülü biçimde veriyorlar.

ÇÖZÜM:

 Merhum Menderes Doğu ve Güney Doğu meselesini çözmek için Konya milletvekili Fahri Ağaoğlu’nu görevlendirmişti. Onun çalışmaları hakkında elimizde yeterli bilgi yoktur. Devletin kayıtlarında ve TBMM kayıtlarında herhalde bazı bilgiler vardır.

Türk Devleti, Türkiye’de bir Kürt meselesi olmadığını çok iyi anlatmalıdır. Zira Türkiye de yaşayan herkes eşittir. Kürtler asla azınlık değildir. Kürtler sadece Doğu ve Güney Doğu bölgesinde değil Türkiye’nin her yerinde yaşamaktadır. Bunlar araştırılırsa gerçekler ortaya çıkacaktır. Zira Türkiye’de vatandaşların hepsi her hususta eşit haklara sahiptir ve Türkiye’nin her tarafında bir arada beraberce yaşamaktadırlar.

Vatandaşların hepsi eşittir. Kanaatimce pek çok Batıl ülke ya bunu bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. Bunu çok iyi anlatmamız gerekir.

En Önemlisi Müslümanlığı iyi anlatmamız gerekir. Laikliği dinsizlik gibi göstermek son derece yanlıştır. Bizi bir arada tutacak kardeşçe yaşatacak olan sadece din kardeşliğidir. Bu itibarla devlet dine önem vermelidir. Dinini bilen bir Kürt kesinlikle PKK’ ye destek vermez. Çünkü PKK’nın anlayışı din dışı bir anlayıştır. Bu husus halka iyi anlatılırsa inanlı olan halk PKK ye destek vermeyecektir. Zira kurtuluş din kardeşliğindedir. Bu husus diğer din salikleri için de geçerlidir. Aleviler de Müslüman’dırlar. Alevisi, Sünni’si, Arabı, Kürdü hepsi din kardeşidir. Eğer biz bu kardeşliği iyi anlatabilirsek asla bölünme olmaz. Kurtuluş herkese hakkını vermekte, herkese âdil davranmakta, din ve vicdan hürriyetini tesis edip korumaktadır.  

Benzer Konular

Ali Özekin telif ettiği el-KEŞŞÂF maddesi: İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi.

Müellifin telif ettiği maddeler veya madde bölümleri İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. el-KEŞŞÂF الكشّاف Mu‘tezile âlimlerinden Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ağırlıklı olarak dirâyet metoduyla yazdığı tefsiri. Müellif: ALİ ÖZEK

KÜRT MESELESİ

Kürt meselelesinin dünü ve bu günü

RAMAZAN ve ORUÇ

Orucun şer'î tarifi şöyledir: Oruç tutmaya ehliyetli bir kimsenin imsak vaktinden iftar zamanına kadar vücudun bâtın hükmünü hâiz olan iç kısmına bir şey idhal etmek ve cima yap­maktan, ibadet niyetiyle kendini tutması yâni menetmesidir.