BORÇLANARAK EV ALMAK
BORÇLANARAK EV ALMAK
Prof.Dr. Ali Özek
Bankaya faizle borçlanarak ev almak dinen caiz midir?
Evvela “faiz” nedir? Bunu açıklayalım. Faiz; artış, fazlalık, ilave demektir. Kur’ân’da “Ribâ” olarak geçer. Kur’an-ı Kerîm’de Şöyle gelmiştir: “ Faiz(riba) yiyenler, şeytan Çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktıkları gibi(kabirlerinden) kalkarlar. Bu hal onların, alım-satım da tıpkı faiz gibidir, demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık bundan sonra kim Rabbinden gelen öğütü(emri) dinler de faizden uzak durursa geçmişteki(yani anaparası) kendinindir. Artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir. Orada devamlı kalırlar” (Bakara275).
Osmanlı’nın son zamanlarında bankacılık Osmanlı ülkelerine de gelince âlimler Ribâ’nın yerine artış ve çoğalma anlamına gelen faiz kelimesini kullanmışlardır.
Bugün Araplar da ribâ yerine fayda/fâide kelimesini kullanıyorlar. Yapılan bu kelime değişikliğinden maksat, zihinlerden ribâyı uzaklaştırmaktır; bir başka anlamda ribâya meşruuluk kazandırmak gibi bir çaba sezilmektedir. Ama zamanla bunlar boşa çıkmıştır. Zira halk bunların manasını çok iyi bilmektedirler.
Faizle ev, araba veya herhangi bir ihtiyaç alınabilir mi?
Bu soruya cevap vermeden önce, faiz denen şeyin oluşması için gereken şartlar nelerdir? Önce bunları açıklayalım. Sonra da konuya geçelim.
Faizin oluşması için çok önemli iki şart vardır:
Bunlardan biri cinsiyet diğeri de zamandır. Zaman vade ile alınan bir malın bedeline konan vade farkıdır ki, işte bu vade farkına faiz derseniz o faizdir ve haramdır. Ama bu farka sadece vade farkı der taksit alış-verişine sokarsanız, o zaman alınan bu fark faiz olmaz. Bunun izahı ileride gelecek.
Kur’an Riba’yı haram kılınca o günün Arapları “ Öyleyse alış-veriş de bir ribadır.Ha para karşılığında mal almış, ha da para verip fark olarak para almışsın. Ne fark eder hepsi alış-veriştir” dediler. Cevap olarak Allah, “Alış-veriş helal, Riba haramdır” şeklinde cevap verdi. Faizle ilgili olarak bu gün de pek çok kimse aynı mantığı kullanıyor. Halbuki alış-verişte tarafların hem rızası vardır, hem de taraflar memnundurlar. Zira satıcı mal temin etmek suretiyle alıcıya hizmet vermiştir. Alıcı da ihtiyacı olan malı bulup aldığı için memnundur.Ama para verip belli müddet sonra para alan iki kişiden biri potansiyel olarak zarardadır.Çünkü zaman daima borçlunun aleyhine çalışmaktadır.En önemlisi de alış-verişlerde Faizin en önemli şartı olan cinsiyet yani aynilik tahakkuk etmemiştir.
Mesela Türk lirasıyla herhangi bir maddeyi satın almak alış-veriştir. Bu işlemde -satıcı bir fark alsa da- faiz yoktur. Çünkü verilen para ile alınan malın cinsleri aynı değildir.
Malı mal ile değiştirdiğimiz zaman cinsler aynı değilse, alınan fark faiz değildir. Buğdayı buğdayla takas edip alınan fazla faiz olur. Ama buğdayı arpa ile değiştirmekte faiz yoktur. Zira burada cinsler farklıdır. Hatta aynı cinsten olan malların kalite farkı varsa burada da alınan faize girmez.
Mesela, Türk parasını yabancı bir para ile değiştirdiğiniz zaman, alınan fark faiz değildir. Zira, her para ayrı bir cins sayılır.
ZARURET MESELESİ
Zaruret meselesi umumi değildir; kişiye özeldir. İhtiyaç ise umumidir. Ev sahibi olmak bir zaruret değil, bir ihtiyaçtır. Hatta mübrem bir ihtiyaçtır. Fakat, zarurete girmez. Zira zaruret, kişi için hayatî tehlike içiren durumlarda ortaya çıkar. Halbuki bir insan pekala zor olmakla beraber kirada da yaşayabilir.
Bu konuda bizim ev almak isteyenlere tavsiyemiz, taksit yoluna gitmeleridir. Ev almak isteyen kimse, evi taksitle alırsa ödeyeceği vade farkı taksit diye adlandırıldığı için faiz değildir. Ayrıca taksit ile faiz arasındaki fark şudur: Faiz muamelesinde daima potansiyel zararda olan, faizle borçlanandır. Taksitte ise taraflar eşit seviyede riziko yüklenirler. Onun için her iki taraf da memnundur. Zira malı alan onu kullanmak suretiyle faydalanmaktadır. Satan da satılan malın değerinden daha fazlasını alacağı için memnundur. Dinde adlandırmanın da önemi vardır. Bir muameleye faiz derseniz o faiz olur. Ama ona “vade farkı veya kar payı” derseniz o faiz olmaz. Vade farkı ile alınan mallarda, vade ile ilgili anlaşmaları çok dikkatli yapmak gerekir. Alıcı taksitleri ödeyemediği takdirde nasıl bir yol izleneceği net olarak belirtilmelidir.
Devletin bu işleri düzene koyması gerekir. Devlet, bankaların evleri, önce kendileri satın alıp sonra tüketiciye taksitle satmasını sağlamalıdır. Ayrıca taksitlerini ödemediği takdirde banka evi başkasına satar veya kiraya vererek gelir sağlar. Bu durumda alan da satan da zarara uğramaz.
Kanaatimce doğru olan budur.
Benzer Konular
Ali Özekin telif ettiği el-KEŞŞÂF maddesi: İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi.
Müellifin telif ettiği maddeler veya madde bölümleri İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. el-KEŞŞÂF الكشّاف Mu‘tezile âlimlerinden Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ağırlıklı olarak dirâyet metoduyla yazdığı tefsiri. Müellif: ALİ ÖZEK
KÜRT MESELESİ
Kürt meselelesinin dünü ve bu günü
RAMAZAN ve ORUÇ
Orucun şer'î tarifi şöyledir: Oruç tutmaya ehliyetli bir kimsenin imsak vaktinden iftar zamanına kadar vücudun bâtın hükmünü hâiz olan iç kısmına bir şey idhal etmek ve cima yapmaktan, ibadet niyetiyle kendini tutması yâni menetmesidir.