Küreselleşme ve İslam Dünyası toplantısı açış konuşması

15 Temmuz 2006

Prof. Dr. Ali ÖZEK

İSAV Mütevelli Heyet Başkanı

 

Sayın başkan ve değerli konuklar!

İSAV’ın tertip ettiği “Küreselleşme, İslâm Dünyası ve Türkiye” konulu yedinci milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantıya hoş geldiniz. Yurt içinden ve dışından tebliğci ve müzakereci olarak bu toplantıya katılan ilim adamlarına ve dinleyicilere, vakfımız adına şükranlarımı, sevgi ve takdirlerimi sunarım. Üç gün boyunca sunulacak tebliğler ve bu tebliğler üzerinde yapılacak ilmî tartışmalar ışığında umuyorum ki, konuya bir çok yönden açıklık getirilecektir.

Küreselleşme tabiri, galiba dünyanın yuvarlak olmasından hareketle ortaya çıkmış bir tabirdir. Dünya zaten yuvarlaktır; O halde bundan ne kastedilmektedir? Acaba yuvarlak olan dünya üzerinde yaşayan insanların yuvarlaklaşmaları mı kastedilmektedir? Elbette hayır! Evet, dünya yuvarlaktır; ama, üzerinde yaşayan insanlar bir yuvarlak oluşturmamışlar, ayrı ayrı anlayışlar, inanışlar, gelenekler, siyasi ve içtimaî davranış biçimleri oluşturmak suretiyle küre üzerinde birbirine  zıt ve birbiriyle savaşan topluluklar oluşturmuşlardır. Buna göre, küreselleşmeden kastedilen, olsa olsa üzerinde yaşadıkları yer küresi nasıl ki bir birlik ve bütünlük içinde hareket ediyorsa insanların da öyle olmasıdır. Tabiî bu tabir, mecazî bir tabirdir.

Küreselleşmenin hem müspet hem de menfi yönleri vardır. Nitekim bu gün yaşadığımız dünyada küreselleşme taraftarları olduğu gibi ona karşı olanlar da vardır. Karşı olanın da, taraftar olanın da küreselleşmeden ne anladıklarına ve bu oluşumdan ne beklediklerine bakmak ve ona göre hüküm vermek gerekir.

Mesela, konuya İslâmî açıdan baktığımız zaman görürüz ki, küreselleşme İslâm’ın istediği bir oluşumdur. Kur’an’da âhir zaman peygamberi hakkında “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” buyurulmaktadır. Bunun anlamı, İslâm herkese açıktır ve İslâm’ın te’âliminden herkes yararlanır.

Hz. Peygamber de, Buhârî’de rivayet edilen bir hadisinde “Yer yüzü bana mescit kılındı...” demiştir. Yine İslâm’ın getirdiği ana prensiplere göre, ilmin, teknolojinin, ticaretinin, sanat ve edebiyatın dini, milleti, vatanı yoktur. Yani bunlar insanî ve beynelmileldir. Bu konularda küreselleşme zaten tabii olarak vardır. Nitekim yüce peygamber, “Hikmet mü’minin yitiğidir; nerede bulursa onu alır.” buyurmuştur. Hadiste hikmet kelimesinin kullanılması da oldukça ilgi çekicidir. Zira hikmet kelimesi, daha ziyade faydayı da içeren bilgi ve davranışları kapsar.

Küreselleşmede menfi neticelerin çıkacağını düşünenlere göre, küreselleşme neticesinde bir çok milletler ve toplumlar zarar görebilir veya haksızlığa uğrayabilir. Bu ihtimal göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Burada küreselleşmenin siyasî ve iktisadî oluşumu önemlidir. Şayet insan hak ve hürriyetleri, özellikle serbest düşünme, inanma ve teşebbüs hürriyetleri garanti altına alınmazsa, zamanla küreselleşme menfileşebilir.

Üç gün boyunca konu ile ilgili uzmanlarca sunulacak tebliğler ve bu tebliğler üzerinde yapılacak ilmî tartışmalar sonunda inşaallah çeşitli yönleriyle konu bir ölçüde aydınlanacaktır. Kanaatimce önemli olan,  küreselleşme hakkında bundan sonra yapılacak araştırmalar olacaktır. Böylece, küreselleşmenin olumsuz olabilecek taraflarının keşfedilmesi ve bu olgudan herkesin faydalanabilmesi için fertlerin ve toplumların nasıl hareket etmeleri gerektiğinin ortaya konması mümkün olacaktır.

Bu vesileyle hepinizi saygı ile selamlar, başarılar dilerim.

 

KAPANIŞ KONUŞMASI

Prof. Dr. Ali ÖZEK

İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Başkanı

 

Değerli misafirler! İslâmî İlimler Araştırma Vakfı, bildiğiniz gibi bir araştırma kurumudur. Bu vakfın gayesi, ilmî araştırma yapmak ve yaptırmak, araştırıcı âlimler yetiştirmektir. Bu vakıf bundan 32 sene önce kurulduğunu birkaç cümle ile sizlere izah etmek istiyorum.

1960’lı yıllarda ben, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde hocalık yapıyordum. O yıllarda da bir takım ilmî faaliyetlere kitap tercümesi gibi çalışmalarımla girişmiş bulunuyordum. Bu tercüme çalışmaları sırasında karşılaştığım bazı konular beni etkiledi. İslâm fıkhı, İslâm’ın kendine göre kaideleri var. Fakat bu kaidelerin çoğu Müslümanlar tarafından bilinmiyor. Özellikle İslâm’ın hukuk sistemi bilinmiyor.

Arkadaşlarla bir araya geldik ve bir araştırma müessesesi kuralım, İslâm’ın hukuk sistemi ile ilgili araştırma yapalım ve Müslümanları bu konuda aydınlatalım, bilgilendirelim diye düşündük. Buna o gün birçok benam kimseler yani cemiyette itibarı olan pek çok kimse karşı çıktılar ve bizi şöyle itham ettiler: “Siz dinde reform yapmak istiyorsunuz.”. Çünkü, vakfın adı, İslâmî İlimler Araştırma Vakfı. Sen neyi araştıracaksın? İslâm’ı araştıracaksın, sonra da reform yapacaksın. Böyle bir itirazla karşılaştık. Ben meseleyi bildiğim için aldırmadım ve bizi destekleyenlerle birlikte bu vakfı kurduk. Bunu şunun için anlatıyorum. Bütün dünyadaki Müslümanların, hepimizin şunu iyi bilmemiz gerekiyor ki, dünyada hakimiyetin iti tane unsuru vardır, bunun üçüncüsü yoktur:

Birincisi, ilim ve teknolojidir; ikincisi de ticarettir yani paradır. Eğer bir topluluk, bu unsurlardan birine veya ikisine sahip olmaz ise bu toplum idare eden, hüküm veren, yönlendiren değil de idare edilen toplum olur. Üç gündür müzakere edilen küreselleşme hadisesinde de bunu görüyoruz.

 

 

 

Değerli kardeşlerim!

Cenâb-ı Allah’ın tabiatta değişmez kanunları var. Kur’ân’da  “سنت الله في الخلق Kâinatta Allah’ın Kanunu, nizamı” şeklinde geçer.  Bu kanunlar değişmez. Allah'ın  yeryüzündeki, kainattaki kanuna uymak demek, Allah'ın verdiği emirlere uyarak çalışmaktır.

İnsanla ilgili bir misal vereceğim. Allah Teâlâ, hayvanlara içgüdü verdi ve dikkat ederseniz her hayvan anasından doğduktan sonra ve özellikle  yumurtadan çıkan canlılar hiçbir şeye muhtaç olmadan rızkını kendisi temin eder. Allah ona o kudreti vermiş. Memeli hayvanlar ise bir müddet emzirildikten sonra kendi başına hayatını sürdürebilir. Neticede hiçbir hayvan başkasının yardımı ile yaşamaz. İnsana gelince, insanda akıl olduğu için hayvanlardan daha ileri bir yaratıktır. O halde insanın çalışması lâzım. Yani bu el, bu göz ve ayaklar, bu akıl vs. insana neden verildi? Denilebilir ki, kadın-erkek her insan çalışarak rızkını kazanacak ve rızkından artanı da kazanamayanlara hayır için dağıtacaktır. İşte hayatta bu kanun geçerlidir. Bu kanuna uymayan topluluklar davayı kaybeder.

Burada iktisatçılar, mütehassıslar konuştu. Ben ise meseleye genel olarak yaklaşıyorum. Almanya’nın dünya ticaretinden payı Türkiye’nin 30 katı deniyor.Yeryüzünde şu anda 1,5 milyar Müslüman var. Yapılan istatistiklere göre, Müslümanların dünya ticaretinden payı % 3’tür.  Bunların içerisinde petrol zenginleri de var. Bütün İslâm ülkelerini ele aldığınız zaman karşımıza çıkan manzara böyledir. Bu ne demektir? İslâm ülkeleri çalışan, üreten ülkeler değildir.

İslâm ülkelerinde 1,5 milyar kadın-erkek, genç-yaşlı insanın ortalama dörtte biri çalışır ve tamamı tüketici durumdadır. Yani çalışan nüfusun sayısı çok azdır. Bunun sebebi, dinî inançlardan, çevre şartlarından, işsizlikten gelebilir; ama, netice itibariyle hep İslâm ülkelerinde çalışan ve üreten nüfus daha azdır. Üretim yok gibidir. Onun için İslâm ülkeleri yerde sürünüyor.

Bunun bir başka alternatifi yani, biraz da şiddet taraftarı olan bugünkü Selefîlerin düşüncesi, “Eğer biz amel olarak İslâm’ı uygularsak, namazımızı kılar, orucumuzu tutar, bu şekilde yürürsek Allah bize yardım eder, ilerleriz ve düşmanı da yeneriz” şeklindedir. Bu tarz düşünceler yanlıştır.

 

İbadet Allah için yapılır ve bunun karşılığı da ahirette alınacaktır. İbadetlerin dünyada karşılığını almak arzusu, “Allah için ibadet yapıyorum” deyip, karşılığında ücret istemektir. O halde bizim ne yapmamız gerekiyor?:

l. Düşünce tarzımızı değiştirmek zorundayız. Bizim vakfımızın bir gayesi de bu. Mesela, bu üç gündür yaptığımız toplantıda bu tartışmaların yapılması neticesinde umuyorum ve tahmin ediyorum ki, dinleyicilerin düşüncelerinde en azından konu ile ilgili olarak bir takım değişmeler olmuştur.

2. Bilgi. Bilmediklerimizi mütehassıslarından öğrenmek mecburiyetindeyiz. Bu edindiğimiz bilgiler neticesinde bizim düşünme ve anlayış tarzımızda değişmeler meydana geliyor. Bizim hedefimiz de budur. Vakfın bu toplantıları yapmaktan maksadı budur. Bizim gayemiz, düşünen insanın zihnini açmak ve ona, kendini bir şeyler yapmaya zorlayacak bir düşünceyi verebilmektir. Bu toplantıların hedefi budur. O halde birinci işimiz, bu gerçeğe eğilmek olmalıdır; oturup düşünmesi, çalışması ve üretmesi lâzım.

Bizim bir inancımız var. Kâinatta ne varsa, ne meydana gelmiş ise irade-i ilâhiye’ye mukãrindir. Yani Allah’ın iradesi olmadan bu işler meydana gelemez. Bu bizim bir inanç tarzımızdır; fakat, biz Allah’ın iradesinin nasıl tecelli edeceğini bilmediğimiz için, bizim görevimiz, kendi irademiz, aklımız, ilmimiz ve düşüncemize göre olayları organize etmektir. Ama, biz ne kadar çalışırsak çalışalım gene de Allah neyi irade etti ise o olacaktır.

Dünyada olmuş bir çok olaylar var. Mesele Osmanlı Devleti vardı; yaşadı, ömrü bitti, başkası geldi. Şimdi de ortada küreselleşme gibi bir mesele var. Esasında küreselleşme dediğimiz şey, benim kanaatime göre, zamana bağlı olarak gelişen değişimlerdir. Yani insanlığın hayatında, dünya hayatındaki değişimlerdir. Biz istesek de istemesek de bunlar olacaktır.

40-50 sene önce TV yoktu. Internet yoktu. Biz bunların ne olduğunu bilmiyorduk; ama, ilim ile uğraşanlar bunu biliyordu. Bir ilim adamı kendine göre bir hesap yapıyor ve 2225 yılında yaşayacak insanların hayatını tasvir ediyor. İşte bu bir araştırmadır. Bizim de eksik olduğumuz nokta araştırma eksikliğidir. İşte düşünen insanlar yaptığı işi, fayda ve zararını araştırıyor. O halde düşünmeden, taşınmadan, araştırmadan yapılan işlerin neticesi boştur. 

 

Küreselleşme denilen şey olacaktır. Bundan korkmaya da gerek yoktur. Eğer biz çalışırsak, gayret edersek, araştırırsak, bu küreselleşme dediğimiz şey bize zarar vermez ve bilhassa fayda bile verir. Çünkü, bizim inancımıza göre, ilmin, ticaretin, sanatın dini, vatanı ve milliyeti yoktur. O halde biz bunları çok iyi düşünmeliyiz:

Küreselleşmeyi ortaya koyanlar kimdir? İlimde, teknolojide, ticarette ileri olan ülkelerdir. Ama, bunu kabul edenler kimdir? İlim, teknoloji ve ticarette geri olan ülkelerdir. İleri ülkeler üretiyor, geri kalmış ülkeler ise tüketiyor. Geri kalmış ülkelerin bu gelişmelere karşı çıkmalarının hiçbir faydası da yoktur. Kimse TV, buzdolabı, bilgisayar almamazlık edemez.

Asıl mesele şudur: Dünya değişir. Buna engel olamayız. Eğer biz bir Müslüman olarak çalışırsak, gayret edersek, sağımızda-solumuzda olanları fark edersek ve ona göre davranırsak biz öne çıkarız. Hâkim devletler zaman geçer mahkum olur. Tarihte bunun çok örnekleri var. “Tarih tekerrür eder” derler; ibret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?” diyor Mehmet Akif.

Kadın ve erkek için tek hedef, çalışıp didinmek ve iki günü birbirine eşit geçirmemektir. Bu düşünce, bu anlayış olduğu zaman bütün engeller ortadan kalkar. Çünkü bir hedefe doğru gidiliyor. Yani Allah’ın yeryüzündeki kanununa uyuyoruz.

Şu hususu da belirttikten sonra sözlerime son vereceğim: İlim, insanın dışında bir varlıktır. İlmin hariçte vücudu yoktur. İlim, ilim adamı ile kaimdir.  İlim, bir arazdır, sıfattır ve mevsuf ile kāimdir. Eğer ilme hizmet etmek istiyorsanız ilim adamına hizmet edeceksiniz. İlim adamı yetiştirmek önemlidir. Bu, şu demektir:

İlim adamı ilimle uğraşacak; ilimle uğraşmayanlar ise ona ilim yapma imkânlarını hazırlayacaktır. Dolayısıyla, İslâmî İlimler Araştırma Vakfı’nın gayesi, ilmî araştırmalar yapmak ve araştırıcı âlimler yetiştirmektir. Dolayısıyla, bizim toplantılarımızda tebliğ sunan, müzakereci olan, tartışmalara katılan ilim adamlarına, bu ilmî toplantılara iştirak ederek bu ilmî ziyafetten faydalanan dinleyicilere İslâmî İlimler Araştırma Vakfı adına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bizim sermayemiz bu ilim adamlarıdır. İlim adamlarına saygı, hürmet bizim birinci vazifemizdir. Bunun yanında ilim adamlarını burada konuştursak, fakat dinleyiciler olmasa böyle bir toplantının da anlamı olmaz. Talebe var hoca yok; hoca var talebe yok gibi. Onun için dinleyicilere de hassaten şükranlarımı arz ediyorum. Çünkü, siz dinleyiciler olmasanız, biz bu toplantıları tam yapamayız. Bundan sonra yapacağımız toplantılara da sizleri bekliyoruz.

Son sözüm şu: Bu toplantıların dışında, elinize imkân, fırsat geçtiği zamanda mutlaka ilmî bir faaliyeti destekleyiniz. Bu ilmî faaliyeti desteklerken de ilim adamını, ilmi yüklenen, taşıyan insanı arayın. İlmi taşıyan insana yardımcı olun ki ilme yardımcı olmuş olabilesiniz. İlme hizmet edelim. İlme hizmet de ilim adamına hizmetle olur.

Toplum olarak çok çalışmak, üretici olmak, âlimler yetiştirmek zorundayız. Dünyada meydana gelen gelişme ve değişmelerden, meydana gelen olaylardan korkmamalıyız. Bilakis, yeni gelişme ve değişmelere hazırlıklı olmalıyız; bu gelişme ve değişmelerden etkilenen değil, etkileyen durumunda olmaya gayret etmeliyiz. Birisi Peygamberimize geliyor, “Kıyamet koparken ne yapayım?” diye soruyor. Peygamberimiz ona, “Ağaç dik” buyuruyor. Şu halde son nefesimize kadar bu gayret içinde olmalıyız.

Hepinizi hürmetle selâmlıyorum.

Allah, cümlenizden ve cümlemizden razı olsun.

Benzer Konular

İSLAM VE DEMOKRASİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI

İSAV, bugüne kadar millî ve milletlerarası 57 tane Tartışmalı İlmî Toplantı yap­mış ve bunların ürünlerini kitap hâline getirmiştir. Beşinci Uluslararası Tartışmalı İlmî Toplantının konusu İslâm ve Demokrasidir.

MATURİDİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Araştırma Vakfınn müştereken düzenlenlediği "Büyük Türk Bilgini İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik” konulu Tartışmalı İlmî Toplantı 22 Mayıs 2009 Cuma günü, 14.00-19.00 saatleri arasında Bağlarbaşı Kültür Merkezi Salonu’nda; 23-24 Mayıs 2009 Cumartesi ve Pazar günleri ise 09.30-19.00 saatleri arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Salonu’nda akdedilmiştir. Bu toplantının açılış konuşmasının Türkçe, Arapça ve İngilizce metinlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ...

Namaz ve cami

18-19 Ekim 2008 tarihinde yapılan Namaz ve cami konulu toplantının açış konuşması