Dünyada Din Meselesi

14 Temmuz 2006

Tebliğ

 

DÜNYADA DİN MESELESİ

Prof. Dr. Ali ÖZEK

 

İnsanın yaşamında ve sosyal davranışlarında önemli bir etkiye sahip olan din olgusu, bir arada yaşamanın en önemli gerçeklerinden biridir. Zira din, sosyal bir olaydır. Eğer insan tek başına yaşasaydı dinî kurallara ve kanunlara gerek kalmazdı. Çünkü akıllı ve duygulu bir varlık olan insanın diğer canlılardan farkı, inancı ve sorumluluk duygusudur. Bilindiği gibi, bütün canlılar bizdeki akla benzeyen bir anlayışa sahiptir ki, buna iç güdü deniyor.

Meselâ, tat alma, acı duyma, sevme, düşmanlık ve kıskançlık gibi duygular diğer canlılarda da mevcuttur. Ancak, insan bu maddî değerlere ilaveten bir de manevî değerlere sahiptir.

İlim teknolojisi, edebiyat, tarih, gelenekler, toplu hayat için gerekli kanunlar birer manevî değerler bütünüdür. Ama, en önemlisi, din ve inanç değeridir. Zira, insanı yöneten ve yönlendiren, kişinin imanıdır, hayat anlayışıdır.

Yukarıda saydığımız, ilim, teknoloji, edebiyat, sanat, tarih ve geleneklerin oluşmasında, devam etmesinde ve korunmasında yaratıcı ve itici güç, din ve inançtır. İnanç olmadan, bu söylediklerimizin hiçbiri gerçekleşmez. Dahası, insanın medenîleşmesi de dine bağlıdır.

 

Din Nedir?

Din kelimesi, lügat olarak, mükâfat ve ceza, itaat, boyun eğme, ibadet, hesap verme gibi anlamlara gelir. Terim olarak din, hak veya batıl bir şeye inanmak ve onu kabullenip hayatta uygulamaktır. Bilindiği gibi din olgusu, hak din ve bâtıl din olmak üzere ikiye ayrılır. Hak dinler, Allah tarafından gönderilmiş, bir peygambere dayanan dinlerdir. Yahudilik, Hıristiyanlık, Sabiîlik ve Müslümanlık gibi. Bu dinlere semavî ve kitâbî dinler de denir. Zira, hepsinin kitabı vardır. Kur’ân’da “sâbie” olarak geçen din, Zerdüşdîliktir.

Hak olmayan veya diğer tabirle bâtıl olan dinlere gelince onlar bir peygambere dayanmayan dinlerdir. Bunlar, yukarıda sayılan dört dinin dışında kalan ve ahiret inancı olmayan yani öldükten sonra tekrar dirilip hesap vermeye, cennet ve cehenneme inanmayan dinlerdir.

 

Hak Din ile Batıl Din Nasıl Bilinir?

Hak din, üç esastan oluşur:

l- Tek Allah inancı: Kâinatta bir tek yaratıcı vardır ve her şeyi O yaratmıştır ve yine her şeyi O yönetir.

2- Peygamberlere iman: Allah tarafından insanları irşad etmeleri için gönderilen ve Allah tarafından mucizelerle desteklenen elçilere inanmaktır. Bu peygamberler Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ ederler. Peygamberler, Allah’tan gelen bilgileri vahiy yoluyla alırlar. Meselâ, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed gibi.

Peygamberlerin sayısı belli değildir. Kur’ân’da sadece 28 peygamberin adı geçmektedir. Peygamberlerin çok olduğunu bildiren ve Kur’ân’da zikredilenlerin dışında daha nice peygamberler bulunduğunu anlatan ayetler ve hadisler vardır:

 “Ey Muhammed! Biz seni uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderdik. Evet, her millete uyarıcı bir peygamber gönderilmiştir” Fâtır (35), 24.

“Her kim doğru yolu(hidayet yolunu) seçerse, o ancak bunu kendi iyiliği için seçmiştir. Her kim de doğruluktan saparsa kendi aleyhine sapmıştır. Hiç kimse başkasının günahından sorumlu değildir. Biz, peygamber göndermediğimiz milletlere azap etmeyiz.” El-İsrâ(17), 15.

“Andolsun biz senden önce de peygamberler gönderdik. Bunlardan bazılarını sana anlattık; bazılarını da anlatmadık. Her peygamber ancak Allah’ın izni ile mucize gösterir. Allah’ın emri gelince de onu doğru biçimde uygular. Şurası iyi bilinsin ki, Allah’ın nizamını bozmak isteyenler hüsrana uğrarlar.” El-Mü’min(40), 78.

Sahabeden biri, “Peygamberlerin sayısı ne kadardır?” diye Rasulullah’a sordu. 313 cemaattir” dedi. Ahmed b. Hanbel, 5/178-179.

3. Ahiret İnancı: Öldükten sonra insanın yeniden diriltileceğine ve Allah katında hesaba çekileceğine inanmaktır. Ahiret inancını insanlara peygamberler öğretmişlerdir.

Hak din inancı; tevhit, nübüvvet ve meadden oluşur. İman bu üç temel üzerine oturur. Özellikle öldükten sonra yeniden dirilip hesap vermek anlamına gelen mead hakkında, insan aklının gücü sınırlıdır. Akıl bunu idrak edip varlığını isbat edemez. Bu sebeple, eğer bir dinde ahirete inanma varsa o din hak dindir. Yani, akıl yoluyla ortaya konmuş değildir. Buna bağlı olarak bazı Asya dinlerinde ve eski Amerika dinlerinde ahiret inancı vardır ki, onlar peygamberi unutulmuş dinlerdir.

Din Neden Gereklidir?

Diğer canlılardan farklı olarak manevî ve ruhî değerlere sahip bulunan insanın boşlukta yaşaması imkânsızdır. İnsan, hak veya bâtıl bir şeye inanmak zorundadır. İçinde yaşadığımız dünyaya ve tarihe baktığımız zaman bu kürede yaşayan insanların kahir ekseriyetinin bir dine inandığını görürüz. Elbette aramızda ateistler ve inkârcılar vardır; ama, bunların sayıları çok azdır. “İstisnalar kaideyi bozmaz”. Her insanın doğru veya yanlış bir inancı vardır. Bu itibarla din ve inanç, her millet, her devlet ve her kişi için gereklidir. Daha önce demiştik ki, “Kişiyi yöneten ve yönlendiren onun inancıdır”. İşte bu bir gerçektir.

Bunun yanında din ve inanç, insan için bir kimliktir. Nitekim bugün dünyada herkes kendi din kimliği ile anılmaktadır. Meselâ, Budistler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar gibi.

Müslümanlık

Dinle ilgili olarak verdiğimiz bu genel bilgiden sonra İslam Dini hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü, genel olarak Türkler ve Kazaklar Müslümandırlar. Yukarıda genel olarak dinin ve inancın önemini anlatmaya çalıştık. Burada, ben dil ve coğrafya olarak Türk kökenli kavimler için dinin önemini anlatacağım.

Dinimiz İslâm’dır. İslâmiyet, Allah Teâlâ’nın gönderdiği son din, Hz. Muhammed de son peygamberdir.

Türkler İslâm’ı kabul ettikten sonra yeryüzünde büyük devletler kurmuşlar ve on asırlık bir sürede dünyaya hâkim olmuşlardır. Tarihe şöyle bir bakarsak görürüz ki, Selçuklular, Harzemşahlar,Gazneliler, Baburşahlar, Timurlar, Altınordulular, Atabeyler ve Osmanlılar gibi büyük ve etkili devletleri görürüz ki, bunların hepsi Türk kökenli kavimlerin kurdukları ve yönettikleri devletlerdir.

Bugün ise Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan… bunların hepsi Türk devletidir. Tarihî gerçeklerin göz ardı edilmesi mümkün olmadığı gibi, bu yaşamakta olduğumuz gerçekleri de göz ardı edemeyiz.  

Hal böyle olunca Kazakistan’ın çok dikkatli olması gerekir. Bir üst kimlik olan dini, yani dinî inanç ve duyguyu kaybetmek ülke için çok büyük problemler doğuracaktır.

Misyonerlik Faaliyetleri

Bugün Orta Asya’da çok yoğun bir misyonerlik faaliyeti olduğu bilinmektedir. Yetkililere soruyorum: Bu misyonerler bu kadar parayı ve yetişmiş elemanı nereden temin ediyorlar? Bunlar Kazakları ve Orta Asyalıları çok mu seviyorlar? Müslümanları Hıristiyan yapmakla ne kazanacaklar? Bu ve benzeri soruları çoğaltmak mümkündür.

Şunu unutmayalım. Hıristiyan ve Yahudi âlemi bu ülkelerde kendilerine taraftar topluyorlar. Çünkü, bir Kazak, Hıristiyan veya Yahudi olduğu zaman, onun desteği ve duası, inandığı din mensuplarına olacaktır. Zira insan için en önemli kimlik, din ve inanç kimliğidir. Bu kimlik, vatan ve milletten önce gelir. Yahudi veya Hıristiyan bir Kazak, öncelikle kendi inancında olanlarla beraber olur ve bunlara destek verir. Onun için bu faaliyetlere misyonerler büyük para ve emek harcarlar.

Öneriler

1.    Devlet ve millet olarak İslâm’ın anlatılması için elimizden gelen gayreti sarfetmeliyiz.

2.    Devlet en kısa zamandan dinî eğitim ve öğretim veren okullar ve fakülteler açmalıdır.

3.    Okullara din dersi konmalıdır. Başka dinlere de bu hak tanınmalıdır. Diğer din saliki vatandaşlar da kendi dinlerini öğrenmelidir. Bu İslâm’ın geleneğidir. Dinde zorlama yoktur. İslâm Dini, en son dindir. Allah’ın seçtiği dindir. Bu konuda gelen âyetler şöyledir:

“Allah katında hak din İslâm’dır.” Âl-i İmrân(3), 19.

“Her kim İslâm’dan başka bir din seçerse, bu Allah katında kabul edilmez ve kişi ahirette zarara uğrayanlardan olur” Âl-i İmrân(3), 85.

“… Bugün sizin dininizi tamamladım. Size verdiğim nimetleri de tamamladım ve din olarak ben İslâm’ı kabul ettim…” el-Mâide(5), 53.

İslâm’dan korkmayalım; cehaletten, İslâm’ı bilmemekten korkalım. Bugün, Müslümanlara mâl edilmek istenen davranışlarla  İslâm’ın hiçbir alakası yoktur.

Terör ve benzeri davranışlar, her din salikinde bulunabilir. Fakat, bu ferdî suç  mensup olduğu dine bağlanamaz. Zira bu, suçun ferdîliği ilkesine aykırıdır.

Nasıl ki, oğlunun suçundan babası, kardeşinin suçundan diğer kardeşi, köylünün işlediği suçtan bütün köylüler sorumlu tutulmaz ise, bir Hıristiyan’ın işlediği suçtan Hıristiyanlık, bir Yahudi’nin işlediği suçtan Yahudîlik ve bir Müslüman’ın işlediği suçtan Müslümanlık sorumlu tutulamaz.

Bu terör diye bilinen davranış biçimi zaten örgütlenmiş bir sistemdir. Bunun arkasında para vardır, siyaset vardır, ülkenin çıkarları vardır, bunda bazı etnik tahrikler vardır; ama, din yoktur. Çünkü, bütün dinler iyiliğe, hayra ve inanca davet ederler. Şayet, bir terörist grup belli bir dine mensubiyetini ilan ediyorsa, maksadı istismardır. Çünkü Kur’ân’da, “Bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş sayılır; bir insanı dirilten de bütün insanları diriltmiş sayılır” el-Mâide(5), 32 denilmiştir.

Müslümanlığı iyi bilen bir kimse gerçekten başkasına faydalı olur, zararlı olmaz. Çünkü İslâmiyet, hep iyiliği, güzel işler yapmayı tavsiye etmiştir.

İslâm peygamberi bir iyilik ve güzellik önderidir. Eğer Müslümanlar arasında bozuk davranışlı kimseler varsa, bu kusurlar o kişiye aittir. Meselâ, İslâm hırsızlığı yasaklamış, hatta el kesme gibi çok ağır bir ceza da koymuştur. Buna rağmen bir Müslüman, hırsızlık yaparsa bunun anlamı, o kişi gerçek mânâda İslâm’a inanmamış, inanır görünmüştür.

Biz Müslümanlar her şeyden önce inandığımız dini iyi bilmeliyiz ve ona göre hareket etmeliyiz. Bilgi ve samimi inanç, her şeyin üstündedir.

Diğer bir husus da kişinin işlediği suçun zararı kendisine ise yani toplumun diğer ferdlerine zarar vermiyorsa bu durumda ferd kendi kendine Allah katında sorumludur. Şayet kişinin işlediği suç başkalarına zarar veriyorsa bu çeşit suçların cezası kanunlarda belirtilmiştir. Bu duruma devlet yani mahkemeler gereken cezayı verir. Ayrıca, Allah ahirettte o kişiyi cezalandırır.

Tekrar söylemek gerekirse, özellikle Kazakistan için, daha açık bir ifade ile Kazaklar için din mes’elesi, bir kimlik olarak çok büyük önem arzetmektedir. Zira, Kazakistan’ın birlik ve beraberlik içinde, devlet ve millet olarak yaşaması bu kimliğe bağlıdır. Bunu anlamak için Kazakistan’da misyonerlerin neden bu kadar faaliyet gösterdiklerini düşünmek yetirlidir.

Benzer Konular

EVKAF TOPLANTISINDA SUNULAN TEBİĞ

8-10 eKİM 2009 tarihinde Medine-i Münevvere'de yapılan toplantıda sunulan "Mukayesetü'l-Evkafi'l-Cedide bitürkiye mea'l-evkafi'l-İslamiye" başlıklı Arapça tebliğ metni

AİLE ve AHLAK

Dünya İslam Birliği'nin Mekke'de 31 Mayıs-2 Haziran 2008 tarihlerinde tertiplediği İNSANLIĞIN ORTAK OLDUĞU AİLE VE AHLAK konulu toplantıda sunduğum Arapça tebliğ metnimdir.

HAC MENASİKİ

MENASİKÜ'L-HAC TEBLİĞ METNİ